HASAN KEKİL
1943 Yılında Çağlayancerit’te
doğdu. İlkokulu Çağlayancerit’te Okudu Ortaokul ve Lise’yi Kahramanmaraş’ta
tamamladı. Üniversite eğitimini Konya Yüksek İslam Enstitüsünde bitirdi.
Memuriyete 1968 Yılında başlayarak sırayla Niğde İmam Hatip Lisesi Meslek
Dersleri Öğretmeni ve Müdür yardımcısı, Gümüşhane Lisesi, Gaziantep Lisesi,
Kilis İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmeni ve müdür Başyardımcısı
Kahramanmaraş Anadolu Öğretmen Lisesi, Atatürk Kız lisesi, Endüstri Meslek Lisesi
ve Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nde Çalıştı.
Elbistan İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü, Tokat İli Erbaa İlçesi İmam Hatip Lisesi
Müdürlüğü, Kahramanmaraş Sütçü İmam Lisesi Müdürlüğü ve Kahramanmaraş İl Milli
Eğitim Müdür Yardımcılığı görevleri yaptı.1986–1989 ve 1994–1999 yılları
arasında 3 dönem Çağlayancerit’te Belediye Başkanlığı yapmıştır.
29.03.2009 Tarihinde yapılan mahalli ve belediye seçimlerinde SAADET
Partisi’nden Çağlayancerit belediye başkanlığına aday olarak seçimlere katıldı.
Ve seçimi kaybetti.
A.NAZIM ENGİZEK
15.11.1953 Tarihinde Çağlayancerit’te
dünyaya geldi. İlkokulu Çağlayancerit’te tamamlayan ENGİZEK Ortaokulu ve Liseyi
Kahramanmaraş’ta bitirdi. Yüksek öğrenimini Mersin eğitim enstitüsünde
tamamladı. Kayseri’nin Develi ilçesinde öğretmen olarak göreve başladı.1981
Yılında İstanbul’a tayın edildi. 01.06.1986 Tarihinde öğretmenlik görevinden
istifa ederek Çağlayancerit’te yapılacak olan belediye seçimlerine bağımsız
aday olarak katıldı. Ve bu seçimi kaybetti tekrar öğretmenlik görevine döndü.
1994 Yılında öğretmenlik görevinden ayrılarak 26.03.1994 Tarihinde yapılan
Çağlayancerit Mahalli seçimlerine Doğru yol Parti’sinden belediye başkanlığına
yeniden aday oldu. Bu seçimi de kaybetti 1994 yılında Kahramanmaraş Milli
Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak göreve başladı. Bu görevi 5 yıl devam
ettirdi. 1989. 1999 2004 yılları arasında doğru yol partisinden 2 dönem
Çağlayancerit belediye başkanlığı yaptı. 28.03.2004 Tarihinde yapılan
Çağlayancerit mahalli seçimlerde tekrar Doğru yol Partisi’nden belediye başkan
adayı oldu ve seçimi kaybetti. Ve öğretmen’lik görevine geri döndü. 2005
yılında emekli oldu.
29.03.2009 Tarihinde yapılan mahalli ve yerel belediye başkanlığı seçimlerinde
Milliyetçi Hareket Partisi’nden Çağlayancerit belediye başkanlığına aday olarak
seçimlere katıldı. Ve seçimi kaybetti.
K.MEHMET YILDIZLI
01.01.1959 Tarihinde
Çağlayancerit İlçesinde dünyaya geldi. Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi
mezunu 1987-1995 yılları arasında Ç.Cerit Fatih Mahalle Muhtarlığı yaptı.
Aynı zamanda özel işyeri sahibi olarak ticari faaliyetlerini devam ettirdi.
1995-1999 yılları arasında yurt dışına gitti. 4 yıl Almanya’da kaldı.
2002
Yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin Kurucu İlçe Başkanlığını yaptı.
29.03.2004 Tarihinde mahalli ve yerel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma
Partisinden belediye başkanlığına adaylığını koydu. Bu seçimi kazanarak
Çağlayancerit’te Belediye Başkanı seçildi. 5 yıl belediye başkanlığı yaptı.
29.03. 2009 Tarihinde Yapılan mahalli ve yerel seçimlerinde belediye başkanlığı
için Adalet ve Kalkınma Partisinden ikinci Defa aday olup seçimlere katıldı. Bu
seçimlerde de başarılı oldu. Ve yeniden Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu.
Çağlayancerit. Belediye Başkanlığı görevini başarıyla sürdürmektedir. Sayın
Başkan’a bizlerde görevlerinde başarılar diliyoruz.
YUSUF ONARAN
Yusuf ONARAN 1965 yılında
Çağlayancerit köyünde dünyaya gelmiştir. Beş yaşında ilkokula başlar. İlkokulu
köyünde okur. 1975 yılında başarıyla diplomasını alır. Ancak ailesinin fakir
olması nedeni ile yüksek okul okuyamamıştır..
05.09.1985 tarihinde vatani görevi için
Samsun sahra sıhhiye acemi er olarak gider. Ustalık dönemi Tekirdağ’ın çorlu
ilçesinde subay ordu evinde tamamlar.
20.12.2000 Tarihinde Ankara
yüksek ihtisas hastanesinde açık kalp ameliyatı geçirdi. Bu ameliyattan sonrada
Dim dik ayaktadır. Malul aylığı almak için devlete müracaat etmemiştir. Hiçbir
yerden yardım almayan. ONARAN Kendi ekmeğini kendisi kazanır.
İlçede küçük bir dükkân kiralayarak uydu
işleriyle uğraşısına devam etmektedir. 23.04.1991 tarihinde evlenir.2 Kız üç
erkek beş çocuk babası ve bir torun sahibi dır. Ben okuyamadım bari çocuklarım
okusun diye çocuklarını okutmak için çırpınmaktadır.
11.07.2005 Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Çağlayancerit İlçe başkanı
oldu. İlçede CHP’nin oylarını artırmıştır. Ancak 9 yıl CHP İlçe
başkanlığından 06 Temmuz 2013 tarihinde başkanlıktan istifa etti. Yusuf ONARAN
aynı zamanda Çağlayancerit spor kulübünün de kurucusudur. Bir müddet
Çağlayancerit spor kulübü başkanlığı yaptı. Sporculuk faaliyetlerine devam
etmektedir. İlçe halkı bu yiğit insanı yediden yetmişe sever sayar. Kendiside A
partisi B partisi demeden herkesin elinden tutmaya çalışan. Herkesin yardımına
koşan bir insandır.
Keşke tüm il ve ilçe başkanları Yusuf ONARAN gibi olsalar
ÂŞIK ALİ

Ben Ali Ataş 1946 yılında K.Maraş’ın Çağlayancerit köyünde ekin tarlasında ekin
biçerken doğmuşum. Her nedense nüfusa 08 Şubat 1948 doğumlu olarak
kaydedilmiştir. Esas adım Ali Soyadım Ataş Âşık mahlasımdır. Babam Dabanlı
aşiretinden Veli soyadı Ataş lakabı (Ateş’dir) Annem Fatma lakabı
Gıro’nun kızıdır. Kızıllı aşiretinden Kara Bekir’in Torunudur. Dedemin Pazarcıklı
olduğu, Söylenir. 01.07.1882 Tarihinde ölmüştür.
Yoksullukların beraberinde getirdiği huzursuzluklarla geçen çocukluk yıllarımı
çok iyi hatırlıyorum. Çağlayancerit Türkiye’nin en büyük köylerinden biriydi.
Biz fakir bir aile idik, mezarlık yakınlarında odası olmayan ahşap 2 katlı 45
metre kare bir evimiz vardı. Alt katta sığırlarımız yatar üst katta on baş
horanta bir arada yaşadık. Köyde elektrik yoktu. Geceleri gazyağı lambası ile
evimizi aydınlatırdık. Evimizde su yoktu. Tüm köylü Kez ban Hatun Camisi’nin
önündeki büyük pınardan bakraçlarla evlerine su taşırdı. Okul çağım gelmişti.
1956 yılında Kez ban Hatun Camisi’nin yanındaki Molla Yusuf’a ait iki katlı,
ahşap bir evde okula başladım. Üç ay sonra şimdiki adıyla İstiklal mahallesine köy
halkı tarafından yaptırılan iki derslikli okula taşındık.
Evimizde ders çalışacak özel bir oda yoktu. Bir kara kalem, bir defter, bir de
silgim olurdu. Defterin yazılan sayfalarını siler günlük derslerimi yazarak
okul sonuna kadar idare ederdim. Kitap konusunda arkadaşlarımdan faydalanırdım.
Özel bir ayakkabım yoktu. Ben çorabın ne olduğunu bilmedim. Ayakkabı olarak
kara lastik ya da babamın sığır derisinden yaptığı ham çarığı giyerdim. Sabah
ve öğle olmak üzere günde iki kez okula giderdim. Gilgil darı ekmeği yiyerek
büyüdüm. Çok zaman kahvaltısız okula gittim. Eğer akşam yemeğimizden birkaç
lokma kalmışsa sabahleyin onu yiyip okula öyle giderdim. Giderken bir yarıntı
odun götürürdüm. Odunsuz gitmezdim; çünkü içeri alınmaz diğer arkadaşlarım gibi
okulun kapısından geri gönderilirdim. O tarihlerde kız çocukları okula
gönderilmezdi. Çünkü köyde örümcek kafalı insanlar çoktu.
Başta anlattığım gibi köyün bir tek pınarı vardı evlerde suyun olmadığı gibi
okulumuzda su yoktu. Teneffüse çıktığımızda su içmek için okula yakın evlere
koşardık. Evlerde su olmadığı zaman okula 200 metre uzaktaki pınara koşarak
gider suyumuzu içer nefes nefese okula dönerdik. Derse geç
kaldığımızda vay başımıza gelenlere. Öğretmenimiz bizi cezalandırırdı. Yarım
saat sınıfın bir köşesinde tek ayaküstü dineltirdi. Kışın soğuğunda kar üzerine
ağzı üstü yatırarak yirmi dakika kar üzerinde yatardık. Ben bunları hep
yaşadım. O tarihlerde köyün fahri imamı Hasan Basri TÜKEL Hocadan dini dersler
aldım.
1960 yılında ilkokul diplomamı aldım. Ailemin fakir olması nedeni ile
ilkokuldan sonra okuyamadım. İlkokul 3. sınıfta iken çok güzel resimler
çizerdim. 4.sınıfta şiir yazmaya başladım. Yazdığım şiir’lerimde Genelde
Çağlayancerit Halk’ının dertlerini yaşantılarını dile getirdim. Yazdığım
şiirlerimde birlik beraberliğe çağrılar yaptım. Hiç kimseyi ötekileştirmedim.
Üzüntümü, sevincimi, öfkemi, kısacası tüm duygularımı şiirlerimle anlattım.
Öğrencilik yıllarımda gazete ve kitap okumayı çok severdim. Fakat
okuyacak ne gazete ne kitap bulabilirdim. O tarihlerde köye kitap satan
insanlar gelirdi. Kitap almaya param yoktu. Ancak kitapların kapak yazılarını
okurdum. Babamın kitap alacak parası yoktu. Orada bulunan Salman isimli yaşlı
amca: “Ali bana baba de, sana istediğin kitapları alırım.” deyince öyle
sevindim ki… Salman amcaya baba dedim. Bana istediğim kitapları aldı.
Sevincimden uçuyordum sanki. Kitapları alıp eve geldim.
Babam evde imiş “Nerden aldın o kitapları” dedi. “Salman amcaya ‘baba’ dedim o
aldı.” dediğimde babam sinirlenerek kitapları elimden alıp kimini yırttı,
kimini ateşe attı yaktı. Ve beni dövdü. Hacı dayımın kitaplarının olduğunu
biliyordum. Dayımdan birkaç kitap aldım. Korkumdan dayım ile birlikte eve
geldim. Babam yine kitapları elimde görünce çıldırdı. “Bu defa kime baba
dedin.” deyince dayım “ Kitaplar benim emanet verdim. Okusun sonra alırım.”
dedi. Kitaplar bir müddet bende kaldı. 1959–1966 yılına kadar yazdığım
şiirlerimi bir defterde toplamıştım. Ne yazık ki yedi yıl emek verdiğim şiirlerimin
tümünü bir yolculuk sırasında kaybettim.
Ben şimdiki çocuklar kadar şanslı bir çocuk değildim. Oyuncaklarım olmazdı.
Oyuncaklarımı ağaçtan kartondan tenekeden kendim yapıp oynamak isterdim. Fakat
babam yaptığım oyuncaklarımla oynamama izin vermeyip, oyuncaklarımı kırardı.
Bu arada yavaş, yavaş iş yapmaya gücüm yetiyordu. Babamla beraber bağda bahçede
tarlada çalıştım. Bana ara sıra harçlık verirdi. Harçlıkları biriktirip köyde
saz ustası olan Mustafa Yurtal’dan bir saz satın aldım. Kısa zamanda saz
çalmayı öğrendim. Saz çaldığımı duyan köyün bazı örümcek kafalı insanları
babama saz çalmanın günah olduğunu, öldüğüm zaman cehennemde yanacağımı
söylemişler. Babam da böylesine cahil ve örümcek kafalı insanların sözlerine
inanarak saz çalmama izin vermedi. Sazı bir müddet komşularda sakladım. Bir gün
saz çalıyordum babam rastladı sazımı duvara çalıp kırdı. Sazımın kırılmasına
dayanamadım.
O zamanlar “Kuş uçmaz kervan geçmez” köy olan Çağlayancerit, beni
sıkmaya başladı. Babama küserek gece yarısı evden ve köyümden kaçtım. O
tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Peşimden gelen olur korkusuyla
kısığın içinden akan derenin kenarlarından yürüyerek bazı yerlerde suyu geçerek
13 saat aç, susuz, yayan yürüyerek köye 30 kilometre mesafede olan
asfalta vardım. Bir yük kamyonuna binerek Maraş’a gittim.
Kimseyi tanımıyordum. Yatacak yerimde yoktu. Birilerine sordum.
Bana bir yer tarif ettiler gittim. Tarif edilen yer saray altı
mahallesinde Hüseyin emminin hanı imiş. Bu handa günlüğü 10 kuruşa bir yıl
kaldım. İşsizdim. Param yoktu. İnşaatlarda çalıştım hamallık, ayakkabı
boyacılığı, seyyar satıcılık ve fotoğrafçılık yaptım. Gazete sattım. Daha sonra
yazdığım şiirlerimi matbaalarda çoğaltarak çarşıda, mahallede, satmaya
başladım. Biriktirdiğim üç beş kuruş ile kendime yine bir saz aldım.
Şiirlerimi satarken çok zaman sazım omzumda olurdu. Bulunduğum müsait
ortamlarda çalar söylerdim. Birçok şair ve âşıklarla karşılaşıp tanıştım. Âşık
ve şairlerle atışmalar yaptım. 1967 yılında Kahramanmaraş’ta çarşı başında şiir
satıyordum. Temmuz’un sıcağında abalı, ham, çarıklı, kıl çoraplı, başı poşulu
birini gördüm. Yanına sokuldum İrticalen kim olduğunu sordum. Neden? Böyle
giyindiğini sordum. Bana cevap vermeden dinledi. Sonunda âşık sözün bitti mi?
dediğinde. Evet dedim. Öyleyse sıra bende dedi. Sorduklarıma bir, bir şiir’iyle
öyle cevaplar verdi ki Abdulvahap KOCAMAN olduğunu öğrendim. İsmini duyardım
birden şaşırdım. Özür dileyip elini öptüm. Sırtımı sıvazladı. Bana bir şiirli
kasetin hediye etti. Meğerse oda kaset satıyormuş. Büyük şair Abdulvahap
Kocaman’ı unutamam.
Daha sonra şair Abdurrahim Karakoç’un “Hasan’a Mektuplar” kitabını okudum. Özel
bir albümüm yok. Teyp kasetlerine kendi yazdıklarımı ve bazı sanatçıların
eserlerini okudum. Türkiye’de birçok il, ilçe, köy dolaştım. Halkım beni
“Âşık Ali” olarak tanıdı. Macerayı ve övünmeyi sevmem. Olduğum gibi
görünmeye çalışırım. Birazda içine kapanık bir insanım. Velhasıl gurbetin
kahrını çok çektim. Gezip dolaştığım illerden tekrar Kahramanmaraş’a döndüm.
Annem, şehre gelip gidenlerle köye dönsün, diye ara
sıra haber salıyordu. Annemi kıramazdım. Geçmişte babama olan dargınlıklarımı
kırgınlıklarımı bir kenara bırakarak tekrar köyüme döndüm. 1968 yılında
evlendim. 7 ay sonra askere gittim. İlk birliğim Sivas Temel Tepe. Yılmaz
GÜNEY de burada imiş. Tanışma imkânım oldu.
Eve mektup yazarak sazımı istedim PTT ile gönderdiler. Komutanlarım çalıp
söylememe engel olmadılar. Çaldım çağırdım. 2 ay Sivas Temel Tepe’de ilk
eğitimimi yaptım. İki ay sonra Tokat’a gittim Burada Muhlis AKARSU ile
tanıştım. İlk defa subay gazinosunda Muhlis AKARSU ile sahne aldım. İki Ay
sonra usta birliğine gitmek üzere kura çektik. Muhlis Akarsu Erzurum Hasan
Kale’ye, ben Gaziantep’e gidecektim. Komutan yerlerimizi değiştirdi. 15 ay
Erzurum Hasan Kale’de kaldım. Teskereye 5 ay kala alay tümüyle Kars’ın
Sarıkamış ilçesine taşındı. 24 ay askerlik yaptım.
Asker ocağında şiir yazmaya devam ettim. O tarihlerde yazdığım şiirlerimin
birçoğu bulunduğum il ve ilçenin mahalli gazetelerinde yayınlandı. Ayrıca
yeni şiir antolojisi kitabı 1.cilt 2.cilt bölümlerinde “Çağdaş Genç
Şairler ve Şiirleri Antolojisi” kitabı “CERİDOĞULLARI” ve “OĞUZLAR”
kitabında birçok şiirlerim yayınlandı. 2009 yılında Kahramanmaraş Valiliğinin
yaptırdığı “Maraş Meşhurları” kitabında kısa bir biyografim yayınlandı.
Kahramanmaraşlı şairler antolojisinde birkaç şiirim yayınlandı.
Köyüme döndüğümde işsizdim. Yapacak bir işim yoktu. Birkaç yıl
Çukurova yazılarında çapa vurdum, pamuk topladım. Kendime bir meslek edinmeyi
düşündüm. Bazı elektronik kitaplar alıp okumaya başladım. Usta yanında
çalışmadan radyo tamirciliğini kısa zamanda, kendi kendime A’ dan Z’ ye
öğrendim. Köyde elektrik yoktu. Piyasada gaz yağı ile çalışan gaz ocağı vardı.
Bu ocakta demir ısıtarak radyonun lehim işlerini yaptım. Birçok yeni radyolar
imal ettim. 1984 yılında köye elektrik geldi. Radyoculuğun yanı
sıra televizyon tamirciliği ile ilgili kitap ve dergiler okuyarak
televizyon tamirciliğini de kendi kendime öğrendim. Radyoculuk ve Televizyon
tamirciliğimin yanı sıra elektrik ve su tesisatçılığı, sıvacılık yaparak
geçimimi sağladım.
Yaşadığım hayatımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi,
pişmanlıklarımı, ibret olayları tüm yönleriyle anlatsam sayfalar yetmez. Her
insanın hayatı acı, tatlı yaşanmış olay ve ibretlerle doludur. Yaşananların bir
kısmı anlatılabilecek ve ders alınabilecek türlerden olduğu gibi bazı olaylar
ise yaşayanda sır olarak kalır. Gizlidir, anlatılmaz. Bir yakınıyla dahi
paylaşılamaz. O, insanın kendisiyle birlikte mezara gider. Her insan için
yaşanmış üzüntünün, sevincin, başarının ve başarısızlığın hayatın birer parçası
olduğunu anlatmaya çalıştım. Hayattan ümit kesilmemesi gerektiğini, insanlar
arasında komşulukların dostlukların arkadaşlıkların bitmemesini isterim.
Çektiğim cefalara rağmen bu gün her şeyimi babama borçluyum. ALLAH rahmet
eylesin eğer babam sazımı kırmasaydı belki köyümden ayrılıp gurbete gitmezdim.
Ve köyümden çıkmazdım. Hayatın zorluklarını çilelerini yaşamasını bilemezdim.
Belki de şiir dahi yazamazdım. Maalesef babaya olan evlatlık borcumu
ödeyemediğimi, geçmişteki hatalarımı ancak kendim baba olduğumda anladım.
Çocukluğumda babamdan gördüğüm ağır baskılar bu gün dahi rüyalarıma
girmektedir. Şimdi anladım ki o günün şartları onu gösteriyormuş. Tekrar babama
ve anneme ALLAH gani gani rahmet eylesin.
04 Mart 2003 tarihinde bilgisayar ve internet ile
tanıştım. (http://atasali44.blogspot.com/)
ve (http://atasali.blogspot.com/)
sitelerim sayesinde ilçemin tanınmasına büyük katkıda bulundum.
Şiirlerimi ve günlük haberleri web sitelerimde yayınlama imkânı buldum. Dünya
insanları Çağlayancerit’i ve Âşık Ali’yi daha yakından tanıdı. Halkla iç
içe oldum. İnternet ortamında çok dostluklar edindim. İlçemizde üniversite
okuyan gençler ve hiç tanımadığım birçok üniversite öğrencileri biyografimden
ve şiirlerimden yararlanarak tezlerini tamamlamışlardır.
3 kızım ve 2 oğlum var. Büyük kızım Kahramanmaraş Ticaret Lisesi’ni bitirdi. 2.
kızım ticaret lisesinden terk. 3. kızım ve büyük oğlum liseyi bitirdiler en
küçük oğlum ise ortaokulu bitirdi. Ben zamanında imkânsızlıklar yüzünden
okuyamadım. Çocuklarım en az liseyi okudular. Yüksek okul okutmak istedimse de
okumak istemediler. “İyi düşünün sonunda pişman olmayın.” dedim. Ama…
Şu an emekliyim. 7 kız 4 erkek 11 torunum var. Şiir yazmaya devam
ediyorum. 1.şiir kitabım Ekim 2011 de 144 sayfa olarak çıktı.
2.şiir kitabım yine 144 sayfa
olarak 2012 yılı Ekim ayında çıktı. 3. Şiir kitabım için çalışmalarım devam
etmektedir.
OZAN MEVLÜT
Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinde
fakir bir ailenin çocuğu Olarak dünyaya geldim. Tüm güzelliklere hasret
çocukluğum ve Gençliğim geçti Lakabımıza ozanlılar derler babam ozanlı İbrahim
bende ozanlı mevlit uzun uzadıya bir öz geçmiş yazıp vaktinizi işgal etmek
istemiyorum. ALLAH’Ü tela yarattığı insanlara yardım eylesin. 1989 yılından
beri Almanya’da ikamet ediyorum. Hasretle doğduğum
Gibi
acılarla yaşıyorum. 1999 da ocak yayınlarında basılmış bir Kitabım var ön
sözünü yazan değerli hocam Abdurrahim KARAKOÇ isim vermişti. İlk kitabım
SEVDA YAĞMURU 2.
Kitabım Bahaettin KARAKOÇ Hocam önsöz yazdı. Ve isim verdi. AŞKIN
BÖYLESİ 2010 yılında yayınlandı. 3.Kitabım’a yine Bahaettin KARAKOÇ
Hocam önsöz yazdı. Ve isim verdi. YÜREĞİMİN TINILARI 2011
Yılında lazer yayınlarında çıktı. Bu kadar Derde kedere rağmen İnşallah yeni kitaplarla
buluşmak dileği ile. İnsanlık âlem’ine barış huzur mutluluk dileklerimle. Selam
ve dua ile.
Ozan Mevlüt
MEHMET BAHÇE
Çocukluğu:
Mehmet Bahçe Kahramanmaraş’ın
Çağlayancerit ilçesinde annesinin dediğine göre zemheri ayında doğdu. Babası,
Fakılar olarak bilinen sülalenin önde gelenlerinden Hasan Bahçe (Hoca Hasan)
nın oğlu Mehmet Bahçe (Hoca Mehmet)dir. Annesi Mollalar sülalesinden Yusuf
Güneş (Molla Yusuf) ‘in kızı Fatıma Güneş’tir. Çocukluğu lise yıllarına kadar
Çağlayancerit’te geçmiştir. Ailesi hayvancılıkla uğraştığından çocukluk
yıllarında keçi-oğlak çobanlığı yapmış ve zaman zamanda Çukurova’da çapa ve
pamuk toplamaya gitmiştir. Daha 7 yaşından itibaren çalışmaya başlamış ve
hayatın bütün zorluklarını yaşamıştır.
Öğrenim Yılları:
İlk Öğrenimine Çağlayancerit İlkokulu’nda
başladı. Çağlayancerit’in Köy olduğu o yıllarda ulaşım ve iletişimin çok zor
sağlanıyordu. Köyde İlkokuldan başka okul yoktu. İlkokulu bitirdiği yılda
Çağlayancerit’e Ortaokul açıldı. Şayet bu okul açılmamış olsaydı okuma imkânı
gerçekleşmeyecekti. Babası şehirde onun öğrenim masraflarını karşılayacak
durumda değildi. Bu büyük bir şanstı. İlk öğrencilerinden ve mezunlarından biri
oldu. Çağlayancerit’te bu dönemden sonra okuyanların önü açılmıştı.
Köye gelen
öğretmen ve imamlarla diyalog kurarak öğrenme ve araştırmaya başladı. Bu
kişilerden kitaplar, dergiler broşürler alıyor ve okuyordu. Takvim
yapraklarının sayfalarında verilen kitap reklâmlarını okuyarak İstanbul’dan
kitaplar getirtiyor ve okuyordu. Hiç durmadan okuyordu. Allah vergisi bir hisle
daha 10 lu yaşlarda camilerde ezan okuyor namaz kılıyor ve Kur’an okuyordu..
Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini ve hayatı o yıllarda sorgulamaya
başlamıştı. Bu sebeple araştırıyor, sorguluyor ve okuyordu. Ortaokul yıllarında
ilk okuduğu roman “Huzur Sokağı” adlı kitap olmuştu ve son derece etkilenmişti.
Hatta 400 sayfalık bu kitabı iki gecede bitirmişti. İçinde bir boşluk vardı ve
kendisini arıyordu ve hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Ortaokulu bitirmişti.
Liseye gitmeliydi. Ama nasıl olacaktı bilmiyordu. Eski belediye başkanlarından
ve eğitimci Hasan Kekil onu duymuştu. Bir gün Maraşt’a karşılaştılar. Hasan
Kekil isterse kendisini İmam-Hatip Lisesine kaydettireceğini söyledi. Bunu
hemen kabul etti. Fark dersleri vererek Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesine 1978
yılında kaydoldu. Maraş olaylarını bizzat yaşadı. Hasan Kekil maddi ve manevi
olarak destekledi. Çok zor günler geçirdi. Cami evlerinde kaldı. Hayır
severlerden burs desteği aldı. Yokluk içinde liseyi de bitirdi. Liseden sonra
Üniversite sınavlarına girdi. Birkaç okul kazanmasına rağmen maddi
imkânsızlıklar yüzünden bu okullara gidemedi. Boş geçen bu yıllarda vekil
öğretmenlik yaptı. Daha sonra hiçte arzu etmediği halde İmam-Hatiplik
sınavlarına girdi ve bir süre diyanette İmam-Hatip olarak çalıştı. 1984 yılında
Üniversite sınavlarına tekrar girdi. ODTÜ muhasebe bölümünü kazandı. Burada 2
yıl okuyup okulu bitirdikten sonra 1986 yılında Adana’ya gitti. Burada çalışma
hayatına atıldı ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Çalışma Hayatı:
1986 yılında Adana da çalışma hayatına
atıldı. İşyerlerinde ve bürolarda 4 yıl süre ile muhasebecilik yaptı. Aynı
Zamanda Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesine kaydoldu. Bu okulu da
bitirdikten sonra lisans diplomasını aldı. 1989 yılında bir arkadaşıyla kendi
işyerlerini kurdular. 3 yıl kadar hem muhasebecilik hem de ticaretle
uğraştılar. Daha sonra ortağından ayrılarak kendi bürosunu açtı. 1992 yılında
bedelli olarak askerliğini Burdur’da yaptı. 1991 yılından itibaren Ruhsatını
alarak Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışmaktadır. Emekli olmasına
rağmen halen bu işi yapmaya devam etmektedir.
Dünya Görüşü ve
Fikirleri:
1980 öncesi Türkiye’nin içinde bulunduğu,
kargaşa, terör, kan, iç çatışma, sağ-sol hareketleri 12 eylül 1980 askeri
müdahalesine kadar devam etti. Bu yıllarda çok çeşitli öğrenci akımları ve
siyasi akımlar vardı. Sağcı, solcu, şeraitçi-İslamcı, faşist, komünist vs. Bu
akımlar içerisinde yer almayan yok gibiydi. Mehmet Bahçe de bu yıllarda
İmam-Hatipli olması ve dini duygularının baskınlığı neticesinde İslamcı
akımların içerisinde buldu kendini. MTTB, Akıncılar ve Nurcularla teşri mesaisi
oldu. Ama hiçbir zaman birinin üyesi ve mensubu olmadı. Çünkü içinden bir his
bu yolların doğru olmadığını söylüyordu. Hiçbir akım onun aradığını ona
vermiyordu. Kimin neye ve kime hizmet ettiği belli değildi. Bu yıllarda çok
sayıda yayın ve kitap okudu. Aradığını hiçbir zaman bulamadı. Taki 1983 yılında
askerliğini yapıncaya ve askerlikte tanıştığı arkadaşlarının işareti ile ipin
ucunu yakalamıştı. Buraya kadar arayışları ve batıl fikirleri için Necip
Fazılın dediği gibi diyordu.
“Tam otuz yıl saatim işlemiş
ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”
Askerlik
öncesi fikir ve inanç hayatı ile şimdiki inanç ve fikir hayatı çok
büyük farklılıklar arz etmektedir. Eskiden geleneksel ve eski dünya dinlerinin
etkisindeki inanç ve güdücü fikirlerin kurbanı iken şimdi tamamen orijinal
inanç ve kendi aklının sahibi bir fikre sahiptir. Aklını kimseye ihale etmeden
düşünen, araştıran ve bu doğruları paylaşmaya çalışan birisidir. Çağdaş,
modern, akılcı ve ayağı yere basan dünya gerçekleri ile bağdaşan bir fikir ve
inanca sahiptir. İnsanın insana köleliğine karşı İslam devrimcisi ve reformist
bir fikre sahiptir. Onu etkileyen ve takip ettiği kişiler en başta İran
Devriminin teorisyeni ve büyük devrimci Ali Şeraiti olmak üzere, Muhammet
İkbal, Mehmet Akif, Edip Yüksel, Yaşar Nuri Öztürk , Che Guavera ve tüm
devrimci ve statükoya karşı fikir adamlarıdır. Sağcı statükoya
karşı solcu ve devrimci fikirlere açık biridir. Sahte dinci ve kaba softa ham
yobazlarla mücadeleci biridir. Devrimci dine inanmaktadır.” Devrimci dine mensup
olan ve bu dinin eğitimini alan bir kişi, hayatın maddî manevî ve sosyal
alanlarının tümüne tenkidi bir gözle bakar ve batıl olarak gördüğü şeyi
kaldırıp, yerine hakkı ikame etme sorumluluğunu taşır.” Fikrinde biridir.
Yalnızca
Allaha teslim olmayı ve dini yalnızca ona özgülemeyi savunur. Bireyin özgür ve
sorumlu davranmasını ve yetkisiz yetkililere boyun eğmemesini savunur. Allah
ile insanın arasına din adamlarının ve şefaatçilerin girmesini reddeder. Dinden
çıkar sağlamayı reddeder. Yoksullara bakmayı ve korumayı savunur. Bir savın
doğruluğunu kabul etmek için kalabalıklara veya duygulara değil aklın ölçüsüne
başvurmayı savunur. Zalimlere ve zulme karşıdır.
"Yöneticileri
fakir ölen milletler zengin olur, yöneticileri zenginleşen milletler de fakirleşir.""komşusu
açken tok yatan bizden değildir.""haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır.""sizden biri bir haksızlık görürse bunu eliyle düzeltsin
veya diliyle ikaz etsin. "haksızlık yapan bir yöneticinin karşısından
hakkı savunurken ölen kişi gerçek şehittir""bu güne kadar kime borcum
varsa, gelsin alsın. kime kırbaçla vurduysam, " işte sırtım" gelsin
sırtıma vursun ve hakkını alsın"... .diyen Hz. Muhammedi böyle tanır ve
kabul eder. Kısaca Hayatı devrimci bir işlev olarak görür.
Daha geniş bilgi için fikirlerini
savunduğu ve yazdığı www.oksuzdagi.blogspot.com ve www.oksuzdagi.wordpress.com
internet sitelerine müracaat
edinebilinir.
Ayrıca,
Çağlayancerit aşığı biridir. Öksüzdağı sembolüdür. Çağlayancerit halkının
mazlumluğu karşısında hassastır. Çağdaş, modern, kültürlü bir Çağlayancerit
için çalışmaktadır. Onların son derece mağdur ve öksüz bırakıldığı fikrindedir.
Yolsuz, eğitimsiz, hastanesiz ve yoksul bırakıldığı fikrindedir. Bazı uyanık ve
cambazların kulu ve kölesi olmamalarını ister. Dik, vakur, hakkını arayan
eğitimli ve uyanık bir Çağlayancerit halkı
Arzusudur.
Yazarlık: Mehmet Bahçe lise yıllarından
itibaren yazmaya başlamıştır. Lise ve Üniversite yıllarında yazıları
arkadaşları tarafından beğenilmiş ve yazmaya teşvik edilmiştir. Adana da bazı
dergi ve gazetelerde yazıları yayınlanmıştır. Bazı İnternet sitelerinde de
yazıları yayınlanmaktadır. Ayrıca araştırmaları mevcut olup basım aşamasınadır.
Yazmayı seven birisidir.
Sonuç:
Mehmet Bahçe halen Adana’da yaşamakta
olup Çağlayancerit’te bir yazlık ev yaptırmış olup yazları iki ayını burada
geçirmektedir. 3 kız 3 erkek evlat sahibidir. İngilizce ve Arapça bilmektedir.
ÂŞIK MAĞDUR ALİ
Âşık Mağdur Ali ailenin ikinci evladı
olarak 1955 yılında doğmuşum. Doğum esnasında kalçamı çıkartmışlar. Okula gitme
çağım gelmişti. Yürür iken topallıyordum. Komşularımız İsmimi topal Ali olarak
çağırırlardı. İsmim topal Ali olarak kaldı.
Evimiz 35 metrekare. Ailemiz (10) baş
horanta idi. Anne baba tüm aile odası olmayan bu evde yaşadık. Suyumuz ve
elektriğimizde yoktu. Oturduğumuz evi geceleri çıra ışığıyla aydınlatırdık.
Annemin okuma yazması yok. Babam ise komşuların davarlarını otlatırken taşların
üzerine harfler yazarak kendi kendine okuma yazmayı öğrenmiş.
1961 yılında ilkokul’a başladım. Okuma
azmim olmadığı için devamlı okuldan kaçardım. Ancak dördüncü sınıf’a kadar
okuyabildim. Köyümüzde Âşık Ali diye biri vardı. Kendisi hala yaşıyor Allah
Aşığımıza daha uzun ömürler versin. Âşık Ali benim çocukluk yıllarımda
düğünlerde aile toplantılarında çalar söylerdi. Bu âşıktan çok etkilenirdim.
Aşığı dinlemek için Acaba Âşık bu gün nerede çalıp söyleyecek diye takip
ederdim. Taşlamacı bir âşıktı. Toplumda bulunan herkese bir şeyler söylerdi en
çok dikkatimi çeken konu bu olurdu. Çocuk olduğum için beni aşığın toplantısına
almazlardı. Aşığı dinlemek için bulunduğu odanın duvarlarına kulağımı dayayarak
pencerelerde bacalarda onu dinlerdim. Askerlik çağım gelmişti. Fakat
topal olmam nedeniyle tertiplerim ile askere gidemedim. Çok üzgünüm.
1970 yılında Evden ve köyümden kaçtım.
18 saatlik yaya yol yürüyerek asfalta geldim. Bir yük kamyonuna binerek
Kahramanmaraş’a geldim. Bir daha köyüme dönmedim.
1976 Yılında evlendim. İşsizdim.
Kahvehanelerde çay ocaklarında garsonluk yaparak evimi geçindirdim.1977
yılında Âşık Meftunu İle tanıştım. Âşık Meftunu dan saz dersleri aldım. Yavaş,
yavaş saz çalmayı öğrendim. 1980 yılında mahalleye bakkal dükkânı açtım. 2 sene
dükkân çalıştırdım. Sonunda dükkânı da batırıp işsiz kalınca 3 tekerli bir
Motosiklet aldım. Bir müddet çarşıda pazarda motorculuk yaptım. Daha sonra
motoru satıp bir taksi aldım. Çarşıda dolmuşçuluk yapmaya başladım. Sıkıntı
telaş derken sazı bir kenara bıraktım. Epey zaman saz çalmadım. Baktım olacak
gibi değil. 1982 yılında kendime yine bir saz alıp çalmaya başladım. Çalıp
söylemekten bir müddet sonra ses tellerim bozuldu.
1998 yılında boğazından ufak bir
operasyon geçirdim. Saz çalmaya bir müddet ara verdim. Kahramanmaraş’ta Halk
Ozanları derneğinin olduğunu öğrendim. Derneğe gelip gitmeye başladım. Bu
derneğe üye oldum. Burada Öksüz ozan, Âşık Kul Osman ve birçok ozan
arkadaşlarla tanıştım. Dernekte ufak, ufak çalıp söylemeye başladım. Derneğin
ileri gelenleri bundan böyle senin mahlasın Âşık Mağdur Ali’dir dediler.
Böylece topal Ali isminden de feragat ettim. Dernekteki arkadaşlarımın
sayesinde Sazımı alıp toplum karşısına çıktım. Veda gecelerinde düğün
salonlarında necip Fazıl Kısakürek kültür merkezinde
Sahneler aldım.
2007 yılında haluk levent, Emre
Saltık, Ali Temiz ile Âşık Mağdur Ali mahlası ile bir konsere katıldım. Ara sıra Kahramanmaraş “AKSU” ve Gaziantep
“OLAY” tv. lerinde çalar söylerim. Şimdi ise Kahramanmaraş halk ozanları
Derneğinde başkan yardımcısıyım. Sözü ve müziği bana ait olan birkaç eserim
vardır. Evliyim 2 Kızım 2 Oğlum 5 Torunum vardır. Kahramanmaraş Namık kemal
mahallesinde ikamet etmekteyim.
MEHMET EYİCE
Mehmet
EYİCE Ailenin 4. ve en küçük çocuğu olarak
1959 yılında Çağlayancerit
köyünde dünyaya gelir. Anne ve babasının okuma yazması yoktur. Annesinin bir
anlık ihmalliği yüzünden 3 aylık bebek iken yere düşürülür düşme sonucu görme
yeteneğini kaybeder.
Ailenin fakirliği yüzünden
Mehmet doktora götürülemez. Ebedi görme engelli olarak kalır.
1980 yılında annesini 1989 yılında
babasını kaybeder. 4 ablasıyla beraber baş başa kalır. Ancak okuma yazması
yoktur. Mehmet genç bir delikanlı oluncaya kadar yalnız başına evden dışarı
çıkamamış.
1974’de Şiir yazmaya başlar. Görme
yeteneği olmadığı için şiir’lerini kâğıda değil de hafızasına yazar. Tüm
şiirlerini hafızasının bir köşesine kaydeder. Şair çok zekâlıdır.
1974 yılında yazdığı ilk şiir’ini bu gün
bile tereddüt etmeden okur. Şair biriktirdiği üç beş kuruş harçlık ile kendine
bir saz alır. Köyünde saz çalan olmadığı için kendisine bir saz öğreticisi
bulamaz. Saz çalmayı kendi kendine öğrenir. Şiirlerini bir kitapta toplama imkânı
olmayan şair
1974 ten 2013 yılına kadar yazmış olduğu
Tüm şiirlerini sazıyla teyp kasetlerine okuyarak “Sazım Sesim Deyişlerim” adı
altında tüm şiir’lerini arşivlemiştir.
1978’de İstanbul’a gider 6 Nokta Körler
Rehabilitasyon Merkezinde
6 ay eğitim görür. Kabartma
yazıyı öğrenir. Kabartma yazı ile yazılan tüm yazıları okur. Okulda birçok
arkadaşlar edinir. Kabartma yazı ile arkadaşlarına mektuplar yazar. Kendisisine
gelen mektupları parmaklarının ucu ile okur.
1983 de Kahramanmaraş Ertuğrul gazi Körler
Okulunda dışardan bitirme sınavına katılır. Okulun İlk diploma alan bir
numaralı öğrencisi olur.
1987’de evlenir 1990’da bir oğlu dünyaya
gelir. Çocuk. 3,5 yaşına geldiğinde hastalanarak ölür. İkinci bir çocukları
olmamıştır.
1974 ten 2013 yılına kadar Yazdığı tüm
şiirlerini hayırsever bir arkadaşı tarafından sesli olarak bilgisayar
hafızasına aktarılmıştır. Şair’in birçok şiirleri körler okul’u dergilerinde
yayınlanır. Bir çok şiir’i 6 nokta körler okulu öğretmenleri tarafından sesli
olarak CD’lere okunmuştur.
Şair Çağlayancerit ilçesinin İstiklal
Mahallesinde ikamet etmektedir. Şiir yazmaya devam eder. Şairimiz zeki ve
gururludur. Komşularının verdiği sadakayı kabul etmez. Benden daha düşkün
olanlara verin der. Boş durmayan şair çakmaklara kaz doldurarak iskemle yapıp
satarak ve devletin verdiği malullük maaşı ile geçinmektedir.
NOT: Şair’in biyografisi Âşık Ali
tarafından kaleme alınmıştır
SINIKÇI YUSUF
Sınıkçı
Yusuf GÖK 1325 Yılında
Ali kocalar Obasında dünyaya gelmiş. Okuma yazması yok. Askere gidene kadar
babasının yanında çalışmış. Askerlik çağı geldiğinde askere gitmiş. 4 yıl
askerlik yapmış. Asker ocağında Kısa zamanda okuma yazmayı öğrenerek Anne ve
babasına mektup yazmış. Askerden geldiğinde evlenmiş. On yıl Baba Anne birlikte
yaşamışlar. Düğünlere gitmeyi çok seven bu insanın her düğünde baş oyuncu
olarak halayın başın çektiği de söylenenler arasında.
Daha sonra
babasından ayrılarak kendi yuvasını kurmuş. Aileden ayrıldığı halde babasının
bağında bahçesinde tarlasında çalışmaya devam etmiş. Ara sıra komşuların
işlerini yaparak çocuklarını geçindirmiş. Gün gelmiş oğullarını kızlarını
evlendirmiş. Herkesi ev bark sahibi yuva sahibi yapmış. Babası öldüğünde
babasından düşen tarlayı bağı bahçeyi tımar ederek çiftçiliğine devam etmiş.
Gün gelir sınıkçı olmaya karar verir.
Köyde
bir cenaze olduğunda mezara ilk koşanlardan olarak bilinir. Hem mezar
deşene yardım eder hem mezardan çıkan kemikleri toplayıp bir araya getirerek
kemik yapılarından bilgiler alıp sınıkçılığı öğrenmiş. Adı sınıkçı Yusuf olarak
kalır. Bir gün komşularından birinin bileği çıkar. Sınıkçı Yusuf’a gelir. Çıkan
bileği yerine getirir.
Komşusu rahatlar. Komşu dua ederek
gider. Yarın bir başkası öbür gün bir başkası gelir. Gün gelir halkın dilinde
sınıkçı Yusuf olur. Bir gün komşusunun birinin keçisinin ayağı çıkar. Sınıkçıya
getirir. Keçinin ayağını kontrol eder keçi bağırır. Ve keçinin çıkan ayağını
yerine getirir. Ayağı çıkan keçi bu defa yerinden kalkıp kaçmaya başlar.
Sınıkçı Yusuf kırık ve çıkık hususunda
oldukça uzmanlaşır. Mahallesinde sınıkçılığa devam eder. Gelen hastalardan
ücret almaz.1983 yılında Ali kocalar obasından
Çağlayancerit’e göçer. Burada ikamet eder. Herkes tarafından sayılan sevilen
sayılan mukallit esprili ve şakacı bir kişiliğe sahipti.
İşinin tam uzmanı olan sınıkçı Yusuf’a Türkiye’nin dört bir yanından
hastalar gelir. Yerinden kalkamayan hastanın yanına kendisi giderdi. Artık
yaşının ilerlediğini düşünen iş yapamayacağını hesap eden bu muhterem insan
torunu Durmuşu yanına alarak kırık ve çıkık işlerini torununa tarif ederek
öğretir. Kendisine gelmeye devam eden hastaları torununa yönlendirir.1325 doğumlu
olan bu muhterem insan. 10.12.1991 Tarihinde
hayata gözlerini yumdu. Merhum sınıkçı dedemize ALLAH’ tan rahmet geride kalan
tüm yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyoruz...
SINIKÇI DURMUŞ
Sınıkçı Durmuş 1962 Yılında Ali
Kocalar Obasında dünyaya gelir. İlkokulu Ali kocalar obasında bitirir. Durmuş
GÖK sınıkçı Yusuf’un torunudur. Babasının fakir ve yoksul olması nedeniyle
yüksek okul okuyamaz. Bir müddet engizek dağlarında koyun keçi otlatır. İşe
gücü yetmeye başlayınca babasıyla birlikte bağ bahçe işlerinde çalışır. 1992 yılında Ali kocalar obasından
Çağlayancerit ilçesine göçer. İstiklal Mahallesinde ikamet etmektedir.
Dedesinin çabasıyla sınıkçılığı kısa zamanda öğrenir. Kırık ve çıkık hususunda
iyi bir uzmandır.
İstiklal
Mahallesi merkez ilkokulu karşısında özel iş yeri vardır. Dedesi gibi
herkes tarafından sevilip sayılan mülayim, bir insandır. Kırık ve çıkık
hususunda çok bilgiye sahiptir, İlçede ve köylerde vücudunun herhangi bir yeri
çıkan veya kırılan kişiler bu sınıkçıyı mutlaka bulurlar. Çıkıkları anında
yerine getirir. Hastayı rahata kavuşturur. Vücutta kırıklar varsa hastayı
doğrudan Pazarcık ve Kahramanmaraş devlet hastanelerine gitmelerini tavsiye
eder.
Türkiye’nin
her yanından hastalar gelir. Kırık ve çıkık hususunda ustalığı takdir edilir.
Yerinden kalkamayan zor durumda olan hastalara kendisi gider. Hiçbir hastadan
ücret talep etmez. Dualarınız yeter der. Ancak hasta tarafından ısrar edilip
birkaç kuruş verilirse zorlada olsa onu kabul eder. Bizlerde sınıkçı Durmuş’a
işinde başarılar ve kolaylıklar diliyoruz…
GSM: 0535 598 0291
AYNUR AYDEMİR
Aydemir ailesinin acı dolu günleri…
Babam bir devlet dairesinde
memur olarak çalışmaktadır. Benden başka iki kardeşim daha var: Kardeşlerimden
biri okuyor, diğer erkek kardeşim devlet dairesinde çalışıyor. Ben de okumak
istiyordum. Fakat böyle bir kaza geçireceğim aklıma gelmezdi. Hiç kimse engelli
olmak istemez. Tabi ki tedbirde fayda vardır. Öyle anlar oluyor ki -siz
ne kadar tedbir alırsanız alın- olacağa hiç çare olmuyor. Bu alın yazısı mıdır?
Kader midir? Bilemezsiniz.
Biz
beş kişilik orta halli bir aileyiz. İsmim Aynur, ailenin en büyük kızıyım. 24.09.1999
tarihinde evimizin merdiveninden düşerek sakatlandım. Bir müddet kendime
gelemedim. Ailem, sağ olsun on yıldır yılmadan usanmadan tedavim için
uğraştılar. Hastane, hastane gezdirdiler.
Ankara Numune Hastanesinde ameliyat edildim. Ameliyattan bir süre sonra Sağlık
Bakanlığı İyileştirme Merkezinde 6 ay fizik tedavisi gördüm. Aradan çok zaman
geçmeden tekrar Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) İyileştirme Merkezinde yine 40 gün fizik tedavisi gördüm.
Velhasıl beş yılım hastanelerde geçti:
Buradan bana bunca yıl emek veren, benim hayata bağlanmamda vesile olan ve her
şeyden önemlisi beni hayatla barışık hale getiren ismini saydıklarım ve
sayamadıklarım herkese şükranlarımı sunuyorum…
Başta aileme, yakın akrabalarıma ve dostlarımıza özellikle Ankara Numune
hastanesinde ameliyatımı yapan, Doktor Sayın Erkan KAPTANOĞLU’na teşekkür
ediyorum. Hastanede kaldığım sürece hiç incitilmedim. Bu hastanede görev yapan
doktorlara, hemşirelere, hasta bakıcılarına ve tüm hastane personeline teşekkür
ediyorum. Ameliyattan sonra bir müddet yatalak oldum. Ayağa kalkamadım. Annemin
Babamın ve kardeşlerimin yardımlarıyla yavaş, yavaş ayağa kalktım. Ailemin
sayesinde koltuk değneklerimle ilk adımları attım. Gece gündüz demeden bana
destek olup beni yürüttüler. 10 yıl gibi bir zamanda çok sıkıntılar çektik.
Engelli maaşı almıyorum; almak da istemedim. Maaştan ziyade kendime bir iş yeri
açmayı düşündüm. Bu düşüncem boşa çıkmadı. Başta yine benden maddi ve manevi
desteğini esirgemeyen bana “Hep yanındayız” diyen aileme, Çağlayancerit İlçe
Kaymakamlığı’na ilçemize bağlı Oruç pınarı Köyünden aile dostumuz olan Mehmet KISA
ağabeyime teşekkür ediyorum. İşyerimi açmamda bana maddi ve manevi desteklerde
bulunan kısaca bana yardımcı olan herkese teşekkür ediyorum.
Fatih Mahallesindeki evimizin yanındaki dükkânımda hazır giyim olarak bay-bayan
ve çocuk giysileri satıyorum. Koltuk değneklerimin sayesinde dükkânımın tüm
raflarına rahatlıkla ulaşabiliyorum. Aileme bir nebze de olsa katkım olsun
istiyorum. Bundan böyle ekmeğimi kendi emeğimle kazanmak istiyorum.
Engelli
olan herkese sesleniyorum. Engelli olmak suç değildir. Yeter ki azminiz çabanız
olsun. Aşılmaz denilen tüm engellilerin aşılacağına gönülden inanıyorum.
Engelli olmak iş yapmanıza engel olamaz. Şunu unutmayalım; her sağlıklı insan
birer engelli adayıdır. Allah hiç kimseye kaza bela vermesin.
Bu
yazıyı okuyanlar, biz engellilere acımasınlar. Güler yüzlü tatlı dilli
olsunlar. Yeter. Çilelerle dolu 10 yıllık hayatımı kısa ve öz olarak kaleme
alan Sayın Âşık Ali Ataş ağabeyime teşekkür ediyorum. Herkese saygılar…
Bedenen özûrlü olmak hiçbir şey yeterki ruhun özürlü olmasın yorumlarınızı beğendim hayata hep böyle bak hayatında başarılar Allah'a emanet ol
YanıtlaSil